14 Ağustos 2008 Perşembe

ÇORUMLU HACI MUSTAFA ANAÇ EFENDİ (K.S)
(1884-1984)
Allah-ü Teâlâ'nın büyük evliyası yeryüzünün müstesna varlıklarından, Peygamber varisi, Mürşidi Kamil, Çorumlu Hacı Mustafa Efendi (ks) 1884 yılında dünyaya teşrif etmişlerdir. Babası Çorum eşrafından olup; imam, mutasavvıf Hacı Mehmet Efendidir. Annesi o daha küçük yaşta iken vefat etmiştir.
Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, babasından naklederek anlatır; Babamı ziyarete, Erzurum dan bir zât gelir:
Sizin yeni doğmuş bir çocuğunuz var mı?" diye sorar.
Tanımadık bir kişinin böyle soru sormasına tereddüt ederek maksadını öğrenmeye çalışır.
Adam ağlayarak, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatır:
Ben vaktiyle eşkıya idim, tövbe edip pişmanlıkla nedamet duydum. Bir Allah (cc) dostunu ziyaret edip durumumu anlattım.
O mübarek zât da, Çorumda Hacı Mehmet Efendi namında bir zâtın, bugün yeni bir çocuğu oldu. Adı Mustafa'dır. Bu çocuğu ziyaret edip, kucağına al ve kıbleye yönelip; bu çocuk ile Allah'a (cc) tevessül et. İnşallah, Allah Teâlâ Hazretleri, tövbeni bu çocuk hürmetine kabul edecektir.
Bu durumu anlatınca; babam o zâtı alarak evine getirir ve çocuğu (beni) adamın kucağına verir. Adam uzun, uzun dua ederek ağlar ve muradı hâsıl olur.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri; Sultan ikinci Abdülhamit Han zamanında askerlik vazifesini yapmış. Birinci Dünya harbine katılmıştır. Ayağından da bir kurşun yarası aldığını, hatta savaş sırasında çok sevdiği bir arkadaşının yaralanmasıyla, onu cephe gerisine sırtında götürdüğünü, arkadaşının sıhhate kavuşmasında ona çok yardımcı olduğunu, ona Arapça ve dini bilgiler öğretir.
Bir gün bu asker arkadaşını İstanbul'a ziyarete gider. Arkadaşının babası zengin bir kişidir ve çok aşırı ilgisiyle karşılaşır. Aynı zamanda oğluna askerliğindeki yardımlarından dolayı O'nu İstanbul'dan göndermek istemez. Büyük otellerden birisinin işletme hakkını kira olarak kendisine verir.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, bir müddet bu işi yapar. Çok para kazanır ve kazandığı paraları; fakir mahallelerde bulunan muhtaçlara dağıtır. İstanbul'da bulunduğu dönem içerisinde, Nakşibendî üstadı Hacı Ali Haydar Efendi (ks) Hazretleri ile tanışır, sohbetlerinde bulunur.
Bir müddet böyle devam ettikten sonra, Çorum'dan babasını da İstanbul'a getirmek istediğini söyler, fakat babası kabul etmez. Hatta kendisinin de o işleri bırakıp memleketine geri dönmesini ister. Bunun üzerine bütün işlerini bırakarak, tekrar memleketi olan Çorum'a döner.
Ara sıra İstanbul'da tanıştığı Hacı Ali Haydar Efendi Hazretlerini de ziyarete gider. Bu ziyaretler ileride manevi tecellilerin gerçekleşeceği günlerinde habercisi olmuştur. Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri artık kendi memleketi olan Çorum'a yerleşmiş. Zaman, zaman ticaretle uğraşmış, esnaflık yapmış ve bir yandan da Hak'ın hâkimiyeti için çalışmıştır.
Allah ve Resulüne olan bağlılığı, tasavvuf yoluna olan muhabbeti neticesinde; devrin büyük Mürşidi Kâmili Ebubekir-i Sıddık-i Çorum-i(ks) Hazretleri ile tanışıp arzu ettiği, gayelerin gayesi olan, Allah ve Resulüne vasıl edecek ariflerin, abidlerin, zahitlerin, âşıkların yoluna dâhil olmuştur.Bundan sonra ki hayatının her safhasında Üstadı Ebubekir-i Sıddıki Çorum-i (ks) Hazretlerinin yaşantısını ve emirlerini kendisine düstur etmiş ve ona göre yaşamıştır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri Ebubekir-i Sıddık-i Çorum-i Hz.lerine ilk bağlandığı dönemlerde deki bir kaç anısını şöyle anlatır:
Gençliğimde çay ocağı çalıştırırdım. (Eskiden kıraathaneler bu günkü gibi değildi. Kuran-ı Kerim okunur, dini ve ilmi değeri olan konular ehliyetli kişiler tarafından beyan edilir, şiirler okunur, günlük olaylar müteala edilir )
Bir gün kapıda üstadım Ebubekir-i Baba'nın beni çağırdığını gördüm. İşi bırakıp koştum. Üstadımın önünde ihtiyar, ama dinç, üzeri eski giyimli, sarışın bir meczup var idi. Biz de birkaç kişi geriden Üstadımızla birlikte meczubu takip ediyorduk. Ebubekir-i Babanın evinin önüne geldiğimizde; meczup zât geri döndü ve bize doğru bakıp, beni göstererek;
"Şu gençte kemalat kokusu var. Şu ise fasık ve şunda da münafıklık alameti var" dedi. Arkadaşlardan birisi müdahale edecekti ki,
Hacı Ebubekir-i Baba;
Sakın cevap verme, O Allah dostudur, sana zarar gelir, dedi.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Yine o dönemde, evde ders çekiyordum. Kapının çaldığını işittim. Kapıyı açtığımda hayretler içerisinde, Üstadım Ebubekir-i Baba'yı gördüm. Zira o güne kadar evime ilk defa geliyordu. Üstadım bana şöyle seslendi;
Evladım, Mustafa ne yapıyorsun?, ben de kendisine:
Efendim ders çekiyordum, dedim.
Üstadım da bana;
Hangi esmayı çekiyordun evladım, diye sordu.
Ben de kendisine;
Efendim aslında dersimi bitirdim. Biz severiz Cihar-ı Yari Veliyi; Ebubekir-i, Ömer, Osman, Ali'yi okuyordum" dedim.
Üstadım bana: Evladım, o söylediğin zâtları görüyor musun?Diye sordu.
Ben de kendisine: Hayır, Efendim, deyince;
Üstadım:
İyi evladım. Bundan sonra gör inşallah" dedi. Ve o günden sonra, o mübarekleri manen sık, sık görmeye başladım.
-------------------------------------------------------------------------------------------
Dergâhta çavuş iken, arkadaşlarla Çorum yakınlarında bir yere gittik. Camide halakayı zikre oturduk. O beldede başka dergâhtan Rufailer de vardı. Onlar da katıldılar. Zikir devranı devam ederken oradaki Rufailer; bir mangal dolusu ateş getirip, nakibimizin önüne koydular. Kendisinde burhan olmadığı için, o da bana havale etti. Ben de huzur ettiğimde; Ebubekir-i Babanın caminin mihrap tarafından, halakanın ortasına geldiğini gördüm. Müsaade verildi zannederek ateş burhanını yaptım. Çorum'a vardığımızda üstadıma anlattım. Fakat çok disiplinli olması hasebiyle beni azarlamıştı. Çünkü şer'i izin olmadan yaptığımı söyledi.
-----------------------------------------------------------------------------------------
Ebubekir-i Sıdık Çorumi Hazretleri keşfi, kerameti açık, ledünni ilim sahibi bir zât idi. Bir gün sohbet esnasında, Mehdi Resulden bahsederken o cemaat içerisinde, daha henüz on sekiz yaşlarında bir genç olan Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini göstererek;
Mehdi Resulü biz göremeyeceğiz, fakat bu gencin dervişleri görecek" buyurmuşlardır.
Ebubekir-i Baba, Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri'nin henüz on sekiz yaşında olmasına rağmen; ileride Mürşidi Kamil bir zât olacağını, onun değil ama dervişlerinin Mehdi Resulü göreceğini, o zamandan işaret buyurmuşlardır.
Hacı Mustafa Efendi Hz.leri dergâh çavuşu iken, mesaisinin çoğunu ihvanın işine sarf ederdi. Hatta zikrullaha gelmesi için bir dervişin ayağına on kere gittiği dahi olurdu. Dervişlerin ayakkabılarını çevirir, ceketlerini asar, çaylarını yapıp dağıtırdı. Hatta kendisine bu yüce görevin çok hizmet ettiğinden dolayı verildiğini söylerdi. Buna rağmen, bazı hasetçilerin de hedefi olmuştu. En yakın arkadaşlarının dahi, kendisine muhalefet ettiklerini, gelen dervişlerin ayağını kaydırmak için çalıştıklarını ve pek çoklarını da caydırdıklarını söylerdi.
Netice olarak, Allah (cc) yolundan saptıranların akıbetlerinin perişanlık olduğunu belirtirdi. Hatta birisi öyle olmuş ki;
Ulu Caminin tuvaletinde bir eli ile simit yerken ve diğer eli ile de ihtiyacını gideriyordu. Bu hale de Çorumlular şahit oldular, demiştir.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri; O günlerde köy köy gezerek, terzi malzemesi (tela) satıcılığı yapıyor gibi görünür, insanlara Allah ve Resulünden bahseder, manevi güzelliklerden anlatır, insanları Hakka çağırır.
Gariptir ki; o tarihlerde Hacı Mustafa Efendiyi taşlayan Çorum halkı, bugün kerametlerini dilden dile anlatmaktadırlar. Zaten hakikat erenlerinin durumu hep aynı olmamış mıdır?
--------------------------------------------------------------------------------------------
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri şöyle anlatır;
"Çorum da on iki tarikata ait, birçok dergâhlar vardı. Ulu Cami'de sabah namazından sonra zikir devranı yapılırdı. Bütün şeyhler, müritleri ile katılırlardı. Bu tarikatlar arasında o kadar sıkı bir münasebet ve muhabbet vardı ki; hangi müridin, hangi şeyh Efendiye tâbi olduğu bilinmezdi. Şeyh Efendiler, yaş sırasına göre halakayı yönetirlerdi. Zikrin sonunda en yaşlı olan şeyh Efendi, dua ile merasim hatmi ettirir. Ve her bir şeyh ile tek tek kucaklaşırdı. Zikrullah bitip de ayrılma saati geldiğinde, her mürit kendi şeyhini takip ederdi. İşte o zaman hangi mürit hangi şeyhe tâbi imiş anlaşılırdı.
Şimdiki gibi " Senin dergâhın, benim şeyhim" ayrımı yapılmaz hepsine aynı edep ile muamele edilirdi.
(Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, evliyalık noktasında, zamanın üçlerinden ve rical-i ğayb erenlerinden, yüce keramet sahibi bir zât idi).
O büyük zâtın kerametine bizzat şahit olmuş ve kerameti yaşamış olan müritlerinden Hilmi Efendi şöyle anlatır;
"Bir Cuma günü Efendinin sohbetinde bulunuyordum. Kendim Çorum'a bağlı bir köyde imamlık yapmaktaydım. Üstadımın sohbetinden erken ayrılıp, Cuma namazına yetişmek istiyordum. Fakat sohbeti bölmeye cesaret edemedim. Üstadım;
Haydi, oğlum camiye gidelim" deyince, hiç sesimi çıkarmadım fakat içimden;
Benim köydeki camiye yetişmem imkânsız diye geçirdim." Ama dışarı çıkınca Efendi Hazretleri:
Haydi, oğlum sen köydeki camine yetiş" dedi
Ben de; Baş üstüne" dedim ve yanından ayrıldım.
Allah tarafından olsa gerek, birden yıllardır gidip geldiğim yolu kaybettim. Daha ne olduğunu anlayamadan kendimi köydeki camide buldum. O şaşkınlık ve hayret içinde cuma ezanını köydeki camide okudum."Elhamdülillah"
Gösterdiği kerametlere örnek bir hadiseyi de Hacı Mustafa Efendi Hazretleri şu şekilde anlatmıştır;
"Çorum Müftüsü ve âlimlerin bulunduğu bir topluluğa davet edildim. Topluluk bir park yerinde idi, benden keramet göstermemi istediler. Zaruretten dalda duran bir kuşa işaret ettim ve kuş gelip omzuma kondu. Bir müddet sonra işaret ettim, kalkıp gitti. Buna itiraz edip "tesadüf" dediler. Bu sefer uzakta nokta gibi küçük görünen bir kuşu çağırmamı istediler. Ona da aynı şekilde işaret ettim. Kuş geldi başımın üzerinde bir müddet döndü. Sonra işaret ettim gitti.
Gariptir ki, orada bulunan halk, müftü ve hocalara; "Ey hocalar! Sizler ilim sahibisiniz, bir de siz keramet göstersenize" diyemediler.
------------------------------------------------------------------------------------------
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.lerinin kerametini bizatihi yaşayan Nevşehirli bir başka kişi şöyle anlatıyor;
O zamanlar pek kimsenin arabası yoktu. "Hayati" diye bir kişi var, o da biraz ters birisi idi. Bir tek onun arabası vardı. Abdullah Baba Hz.leri de; o dönemde Nevşehir'in zakiri idi.
Hayati'ye; Hayati Efendi arabanın mazotunu koyalım da bir Çoruma gidelim" dedi.
Hayati; Yok, benim ne işim var oralarda dedi ise de; Efendi Hz.leri ikna etti.
Sabaha gideceğiz, diye konuştuk ve ayrıldık.
Evine gidince vazgeçmiş. "Benim tarikatçılarla falan işim yok" diye kendi kendine söylenerek yatmış. Rüyasında Çorumlu Mustafa Efendi Hz.leri geliyor;
Sabah kalkınca arabayı çalıştır ve misafirlerimi getir, gel" diyor. Ama yine gitmemekte kararlı bir şekilde tavır koyuyor. Birazdan yine üzerinde cübbesi ile Mustafa Efendi Hz.leri geliyor;Oğlum, sabah arabaya binin gelin" diyor ve bu sefer biraz da kızıyor. Bu rüyanın tesiriyle sabah geldi, buluştuk. Çoruma vardık. Mustafa Baba'nın hanesi biraz küçüktü. Beş kişiyle de dolardı, kırk kişi ile de dolardı. Bana sobanın yanında yer düştü. Soba nasıl yanıyor ama borular kızarmış bir vaziyette. Öyle sıcak ki şimdi elbiselerim alevlenecek diye düşünüyorum. İçimden şöyle dedim:
Efendim, ben yeniyim. Pek usûl bilmem ama ben yanıyorum haberiniz olsun" der demez; omzumdan aşağıya doğru soğuk soğuk sanki su döküyorlar.
Bu sırada çay içiyorduk. Bizim Hayati, bir bardak çay içtikten sonra içinden; "Eğer sen şeyh isen, bana bir çay daha söyle. Benim canım çay istiyor." demiş.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi dizlerinin üstüne doğruldu.
Oğlum Metin!" dedi. Parmağıyla göstererek;
Şu arkadaşa bir çay daha ver de, içsin" dedi. Oradan ayrıldıktan sonra, Hayati; Efendi Hz.lerine dönerek:
Abdullah ağabey! Sizler çok iyi bir yoldasınız. Ben içimden geçirerek üstadınızdan çay istemiştim, bu mübarek içimden geçenleri bildi. Rüyamda gördüğüm zât yine bu mübarekti. Üzerindeki cübbesi de orada asılı idi" dedi.
O dönemlerde benzin karaborsa, pek bulunmuyor. Biz de düştük yola geliyoruz. Nevşehir'e 50 km. kala, Hayati;
Benzinimiz bitti, şimdi ne yapacağız nerden benzin bulacağız" dedi.
Abdullah Baba telaşlanmamasını, yola devam etmesini söyledi. Fakat Hayati hala panik içerisinde söylenip duruyordu. İkinci kez Abdullah Baba deyince; sesini kesti öylece Nevşehir'e kadar geldik. Hayati çok şaşkın ve hayretler içerisinde;
Yahu bu nasıl oldu! Benzinimiz bitmişti. Benzinsiz nasıl geldik?", diye söyleniyordu. Efendi Hz.leri, Hayatiye;
Sana ders verelim" dedi.
Abdullah ağabey! Ben hırsızlık hariç, her türlü haksız kazanç yerim. Bu nasıl olacak? dedi ise de; Efendi Hz.leri gayet hoş görülü bir şekilde:
Sen iyi bir insansın, Allah (cc) seni muhafaza etsin, diye dua etti.
Abdullah Baba dua ettikten sonra, bir daha o işler için adamın bankaya gittiği olmamıştır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Çorumlu hacı mustafa efendinin istanbuldaki dervişlerinden Mehmet Efendi anlatıyor.
Günlerden bir gün evde namazımı kıldım tesbihatımı çektikten sonra bir ağırlık bastı uyur uyanık haldeyim 2 tane beyaz 19 çorum plakalı taksiyi çorumdan -İstanbul Yedikule kadar takip etmeye başladım. Arkadan gelen beyaz taksi öndeki beyaz taksiyi geçti, yedikuleye geldiklerinde ikisinide kaybettim ve hemen kendime geldim ve kendi kendime Çorumlu hacı Mustafa efendi hazretleri geliyor diye dergaha koştum taksiyi orada göremedim ve istanbulun zakirine abi vallahi efendim geliyor. haberin olsun dedim. ee buraya gelmediyse ozaman Bakırköy osmaniyeye gitmiştir.(Çorumlu hacı Mustafa efendinin Bakırköy osmanıyede üvey damadı hafız İbrahim efendi oturuyor) dedim.Zeytinburnun dan Bakırköy osmaniyeye yürüyerek okadar uzun yolu nasıl gittim bilemiyorum.Efendimin üvey damadı hafız abiye efendi hazretleri geldimi dedim? Efendinin ne işi var niye gelsin dedi? valla efendim yolda dergahta göremeyince ben belki sana gelmiştir dedim haydi selamun aleyküm ben dergaha gidiyorum dedim ve oradan tekrar zeytinburnuna dergaha geldim,.bir baktım ki dergahın önünde bir tane beyaz 19 plakalı taksi hemen yukarı çıktım zakirimiz telaşlı bir vaziyette Mehmet efendi koş bütün ihvana haber ver efendi hazretleri birazdan geliyor dedi.meger o gelen öncü taksi efendinin birazdan geleceğin haber vermek için erken gelmiş.Ben hergün delali hayrat ve dergahımızın kadri ,rufai ve şazeli evratlarınıda dersimi çektikten sonra okuyordum ve bana delalı hayrat okuma kafayı yersin diyorlardı, Efendim geldi sohbetler etti sohbetinin esnasında bana dönerek evladım fazla rabıtaya dalma,sana Delali hayratı,Kadri,Rufai ve şazeli evratlarını okumanıda musade ediyorum oku evladım.diyerek gülümsedi.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Mehmet efendi anlatıyor
Deri Fabrikada çalışıyorum akşam mesayisindeyim. Koca fabrikada bir ben varım dışarıda da fabrikanın bekçisi oda ihvan kardeşlerimizden,
Ben efendime hasretle kendi kendime hem ağlıyor hem de ilahiler söylüyordum. Bir ara bir gölgenin geçtiğini hissettim içim ürperdi biraz korktum kendi kendi herhalde bizim bekçi beni korkutmak için şaka yapıyor dedim az sonra aynı şeyi bidaha hissettim bide baktımki Çorumlu hacı Mustafa Efendi oturmuş tebessümle beni seyrediyordu. Çok zaman bizleri yalnız bırakmadığına şahidim. Dergâhta namaz kıldırır kuran okurdum kuran okurken arkamda beni dinlediğini ve takip ettiğine çok kez şahit oldum. Okadar çok kerametlerine şahit oldumki anlatsam akıllara sığmaz o bi deniz bir ummandı,Edebe,Dergah adabına çok düşkündü.İhvanlarına çok düşkündü.Arasıra mektuplar yazar halimizi sorar sıkıntılarımıza çareler sunardı. Mevlam himmetinden ayırmasın. ---------------------------------------------------------------------------------------------------
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, 1960 yılındaki ihtilalde yaşadığı hadiseyi bizlere şöyle nakletmiştir;
1960 yılında, İhtilalde beni hapse atmışlardı. Cezaevi müdürü çok iyi bir insandı. Bize, oldukça kibar davranıyordu. Cezaevindeki mahkûmlara:
Müslümanlar bir tarafa, diğerleri bir tarafa ayrılsın" dedim, ardından;
Ey Allah'a iman eden mahkûmlar! Bakın, Müslümanız diyorsunuz. Burası Hz. Yusuf'un makamı, burada ticaret yapamazsınız, ailenizle görüşemezsiniz. Vaktinizi boş boş harcayacağınıza; bari abdest alın, namaz kılın ki, hiç olmazsa sevap almış olursunuz, dedim.
Mahkûmlar;
Ama Efendim, burada biz altmış kişiyiz. Buna karşı, bir banyo, bir tuvalet bir de abdest alacak çeşme var, bu yetmez ki, dediler.
Cezaevi müdürüne rica ettim. Uygun bir yere dört tane daha abdest almak için çeşme yaptırdılar. Artık mahkûmlar, abdest alıp, namaz kılmaya başlamışlardı. Fakat bizim suçumuz olmadığı için serbest bırakıldık. Bu haberi duyan mahkûmlar ağlamaya başladılar. Onların ağlamasına dayanamadım. Sırf onların hatırı için iki gün daha orada kaldım. İki gün sonra vedalaşırken;
Elhamdülillah, Elhamdülillah! Ne mutlu ki sizlere; dininizi, İslam'ı, ahlakı, Kur'an okumayı öğrendiniz. Bu şekilde, hayatınızı devam ettirin, dedim. Ağlaya, ağlaya oradan ayrıldık.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, şartlar ne kadar zor olursa olsun, Allah ve Resulünün sevgisini insanlara anlatmak için, büyük çaba harcamış ve maddi manevi gücünü her zaman, diğer insanlarında imanlarını kurtarma yolunda, sarf ederek yaşamıştır.
Hadimul fukara hacı Abdullah gürbüz efendi hazretleri anlatıyor.
Üstadımız Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.lerini ilk zamanlar bana rabıta vermediği halde bile görürdüm. Yine bir gün ziyaretine gittiğimizde bana:
Evladım sen rabıtanı nasıl yapıyorsun? Diye sordu
Bende:Efendim henüz rabıta vermediniz deyince:
Oğlum bundan sonra rabıtanda "babanın cübbesi altındayım" diye söyle dedi.
O an iki kaşının ortasına baktım. Bakar bakmaz bayılacak gibi oldum. Bütün yüzü bir anda nur oldu, bir müddet sonra ceset kayboldu. Tamamen nur olarak gördüm. O günden sonra rabıtamızı hep bu şekilde yaptık.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Hacı Abdullah Gürbüz Efendi Hazretleri anlatıyor;
Bir gün Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini mübarek bir günü ihya etmek için Nevşehir'e davet ettim. O da bana:
Evladım, Vali'ye çık. "Efendim, Benim üstadım gelecek, şiş burhanı yapacak, zikrullah yaptıracak, sohbet verecek" diye söyle; eğer izin verirse, ben de gelirim, dedi.
Bunun üzerine üç beş kişilik bir heyet ile dilekçe yazarak valiye çıktık. Vali, dilekçeyi okudu. Yanında da Alay Komutanı vardı.
Vali bana dönerek:
Abdullah Efendi, burada hiç hoca yok mu da, ta Çorum'dan üstad getiriyorsunuz? Dedi. Biz de kendisine:
Efendim, bu üstad başka. Nevşehir'e davet edeceğimiz zât Allah'ın evliyası deyince Vali Bey:
Bu zamanda evliyada mı var? Diye sordu. Telefonla Müftü Efendiyi arayıp, acele gelmesini söyledi.
Kısa bir süre sonra Müftü Efendi de geldi.
Vali Bey Müftü'ye:
Bak Abdullah Efendi ne diyor. Bu dönemde evliya olduğunu, şiş burhanı olduğunu söylüyor. Dedikleri doğru mu, dinimizde bunların yeri var mı? diye sordu.
Müftü Efendi, vali beyin sorularına biraz gevşek cevaplar verdi.
Ben de Müftünün bu şekilde konuşmasını hoş karşılamadım ve ayağa kalkarak:
Müftü Efendi, söylediklerinden mesulsün. Sen bir din adamısın, bunların doğru olduğunu söylemezsen; sen Allah indinde suçlu duruma düşersin. Seni Rabbime şikâyet ederim, dedim.
O anda Vali Bey:
Abdullah Efendi, burası valilik makamı, burada tartışmayın. Müftü Efendiyle sorununuzu kendi aranızda halledin, dedi. Ve oradan ayrıldık. Daha sonra Vali Bey Emniyet Müdürlüğünü aramış ve hakkımızda tahkikat yaptırmış. Onlar da Vali Bey'e: Efendim bu insanların hiç birisinin dosyalarında en ufak bir suç duyurusu yok, temiz insanlar, demişler
Müftü Efendiyi arayıp bu programı tertip etmemizi Alay Komutanını ile birlikte bizim zikrimizi merak ettiklerini söylemiş. Müftü Efendi de beni arayıp Bekir Efendi Camiinde sohbet yapmamıza müsaade edildiğini haber verdi.
Hemen Üstadım Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini aradım:
Efendim, sizin dediğiniz şekilde Vali Beye çıktım ve dediklerinizi söyledim. O da Müftü Efendiyi çağırttı, birkaç pürüz haricinde müsaadeyi aldık, dedim.
Üstadım:Evladım Abdullah, Allah senden razı olsun. Ben seni imtihan etmiştim, imtihanı kazandın oğlum, dedi.
Mübarek gün Bekir Efendi Camiinde sohbet ve zikrullah yaptık. Vali Bey ve Alay Komutanı'nın adamları zikir ve sohbetimizi seyredip dinlediler. Hiçbir sorun yaşanmadan o mübarek günü ihya ettik.
Bir gece uzandığım bir halde tespih çekerken, kalbimde bir genişleme meydana geldi. Tavana baktığımda tavandan içeridekileri görmeye başladım. Daha sonra Sabah namazına kalkanları, ondan sonra Teheccüt namazına kalkanları görmeye başladım. Kalbim biraz daha genişledi İç Anadolu da ki manevi yıldızları, sonra Türkiye de ki, en son Dünya da ki bütün büyük zâtları gördüm. Sabaha kadar böyle devam etti. Sabah namazını kıldım. Birkaç gün sonra Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini ziyarete gittiğimde hadiseyi anlattım. Kendisi:
Elhamdülillah evladım, altıncı esmaya yükseldin. Bundan sonra halakayı zikirlerde "Hay Hay Allah, Hu Hu Allah" ismi esmalarını yaptırmaya yetkilisin" dediler.
1978 yılında Üstadımızın yanına ziyarete gitmiştik. Mübarek, bize sohbet ettikten sonra kendisine:
Efendim Nevşehir'den bir arkadaşımızın basireti açıldı. Kabir halinden anlar oldu, dedim.
Üstadımız o kalp gözü açık arkadaşa dönerek şöyle sordu:
Evladım Abdullah Ağabey'ini nasıl seviyorsun?
O da:Canımdan çok seviyorum, dedi.
Nerede çalışıyorsun? Diye sordu Tekstil fabrikasında dedi.
Abdullah ağabeyin sana o işten çıkacaksın, derse ne dersin? Çıkarım Efendim.
Ailenden boşan derse ne dersin? Boşanırım Efendim, deyince.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri şöyle devam etti:
İşte oğlum, Abdullah Ağabeyine olan bu sevgin seni bu makama getirmiş, dedi.
Orada bulunduğumuz sırada Çorumlu dervişlerden bir tanesi Hacı Mustafa Efendi Hz.lerine sordu?
Efendim Nevşehirli dervişlere çok hürmet edip seviyorsunuz, sebebi hikmeti nedir? Hacı Mustafa Efendi Hazretleri şöyle cevap verdi:
Oğlum sizler yanımda onlar ise canımdalar. Ta Nevşehir'den çıkıp Aşk ile muhabbet ile bizi ziyarete geliyorlar. Evladımız Abdullah Efendiyi on iki piran Hz.leri de destekliyor diye açıklama yaptı. Daha sonra mübareğin yanından müsaade istedik ve Nevşehir'e geri döndük.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, yaşadığı sürece ömrünü, ümmeti Muhammedin irşat için sarf etmiş ve elinden geldiği kadar insanlara, Hak ve hakikati anlatmıştır.
Zira Allah'a dost olmuş ve Peygamber (sav) Efendimizin varisi olan Üstadımız Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, bütün yaşantısını, Hz. Peygamber (sav) Hazretleri nasıl yaşadı ise o şekilde geçirmiştir. Peygamber (sav) Efendimizin Hadisi Şeriflerinde buyurduğu gibi;
"Sizin en hayırlınız kulları Allah'a, Allah'ı da kullarına sevdirendir", sözü üzere, Üstadımız da bu aşk ve neşe ile yaşı ilerlemesine rağmen seyahatlerine devam ediyordu. Yine seyahatlerinin birinde Nevşehir'e geldi. Akşam sohbet esnasında,
Nevşehir de bir güneş doğacak, bütün dünyayı aydınlatacak, herkes bundan istifade edecek, dedi. Bu esnada sohbette bulunan bir ihvan, Hacı Mustafa Efendi Hazretlerine, bir rüya anlattı:
Efendim, rüyamda; Abdullah Ağabeyim dört yolun ortasında bir sofra kurmuş. "Allah rızası için oturun" diye çağırıyor. Bu davete uyan fazla kimse olmuyor, çoğu bakıp bakıp gidiyordu, dedi.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri;
Evladım o sofraya nasibi olan gelir, nasibi olmayan gelemez. Bu dergâhta, bu fakirle, Abdullah Efendinin suretine şeytan giremez. O'nu gördüğünüz zaman o rüya sahihtir, dedi.
Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, dergâhın ileri gelenlerini çağırdı, onlara;
"Bize tabi olmalarını" söylüyorlardı. İlk olarak Sivaslı Ali Efendiye;
Hafızım, Arapçam var diye kibirli olma. Dergâhın sahibi Abdullah Efendi'dir. Ümmi olduğu için sesimizi çıkarmıyoruz. Fitne çıkmasın. Benim vefatımdan sonra eğer ona derviş olmazsan, mahşerde yakana yapışırım. Eğer O seni Allah ve Resulüne vasıl edemezse, sen de benim yakama yapış evladım. Onu hiç incitme, bana yaptığın hürmeti ona da yap, buyurdular.
Vefatından üç ay önce yine Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.lerini ziyarete gittik. İstanbul'dan Ali Efendi gelmiş,"üstadımız hasta" diye onu içeriye almamışlar. Beni görünce:
Sen müsaade ediyor musun? Abdullah Efendi, dediler. Yanlarında Mevlüt Efendi ve Memduh Efendi de vardı. Ben de
İstanbul'un zakiri Ali Efendi mahrum kalmasın, onu da götürelim, dedim. Hacı Mustafa Efendi Hz.leri ikinci katta yatıyordu. Buram buram terlemişti, alnından öptüm. Tabi çok hüzünlendik. Üstadımıza yolcu alameti vurulmuştu.
O anda üstadımız yanımdaki Ali Efendiye dönerek:
Oğlum Abdullah Efendiyi bırakma, Oğlum Abdullah Efendiyi bırakma, Oğlum Abdullah Efendiyi bırakma, dedi. O da üç defa:
Olur, Efendim dedi. Orada bulunan Memduh Efendide yaşanan hadiselere orada şahit oldu. Büyük bir üzüntü ile oradan ayrılıp tekrar Nevşehir'e geri döndük.
Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, kibar oturuşu, ayın on dördü gibi parlayan yüzünden, sakalından şule şule damlayarak akan nuru ile insanlara ışık tutan tatlı ve güzel konuşmaları ve şefkatli bakışları ile o hep hatıralarda kaldı. Yaşantısı gayet mütevazı, eski bir evde geçti. Bir kızı ile birde oğlu vardı. Oğlu, genç yaşta vefat etmişti. Zaman zaman oğlunun vefat hadisesinden bahsederek;
Oğlum çok edepli idi. Kimsenin gözünün içine bakmazdı, dinine düşkün bir delikanlı idi. Evlilik çağına gelince evlendirdim. Zifaf gecesine girdiği akşam, karnına ağrı girdiğini söyledi. Hemen hastaneye kaldırdık. O akşam hastanede ruhunu teslim etti. "İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun" diyerek Rabbimize teslim olduk, derdi.
1984 yılında Hacı Mustafa Efendi Hazretleri hastalandı. Bağırsak kanseri olduğu için çok ızdırap çekiyordu, sürekli uyuşturucu hap veriyorlardı. Yanına gittiğim zaman; Üstadımız Hacı Mustafa Efendi Hazretleri kendine gelip de, konuşmasın diye, daha fazla uyuşturucu veriyorlardı. Bunun sebebi Şeyhliğin Çorum'a kalması, başka yere gitmemesi idi. Oysaki Şeyhlik makamının, manen verildiğini idrak edemiyor, nefislerine tabi oluyorlardı.
Nevşehir'den de Çorum'a gidip;
Efendim siz vefat ettikten sonra ne yapacağız diyenlere:
Evladımız Abdullah Efendi seyri sulûk'unu tamamlamış kamil bir şeyhtir. O'nu bırakmayın o'nu incitmeyin, dedi. Allah razı olsun, onlarda bırakmadılar. Çünkü bizlerde Allah ve Resulünün yolunu tavsiye ediyorduk.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerinin Sivas Zakiri Hafız Hacı Ali Efendi anlatıyor;
"Üstadım Çorumlu Hacı Mustafa Efendi daha hayattayken:
Evladım, benden sonra gidip Abdullah Efendi'ye bağlanacaksın. Hafızlığına güvenip, mağrurlanma. Abdullah Efendi başlı başına bir üstaddır. Eğer seni Allah'a vuslat edemezse, o zaman benim yakama yapış..! diyerek, bana işarette bulunmuştu. Fakat nefsim bunu kabullenemediğinden, bu güne kadar gelemedim.
Dün Konya'ya Mevlana Hazretleri'ni ziyarete gitmiştim.
Mevlana Hazretleri bana:
Niçin, Çorumlu Hacı Mustafa Efendinin, vasiyetini yerine getirmiyorsun? Hemen Nevşehir'e gideceksin, Abdullah Baba'ya ilk bağlanan sen olacaksın ve gerçekleri açıklayacaksın. diye sitem etti.
Mevlana Hz.lerinin bu ikazından sonra doğruca Nevşehir'e gelerek;Ne olur Efendim! Beni dervişliğe kabul edin, dedim"
Böylece Hafız Ali Efendi ilk ders alan kişi olur
Çorumlu H.Mustafa Efendi Hz.lerinin Vefatı
Hacı Mustafa Efendi Hz.leri yaşı ilerlemişti. Mübarek bize şöyle bir hadise anlattı:
Bir gün Çorum'da, dervişlerle sohbet ediyorduk. Bir ara içeriye Yusuf (as)'ın girdiğini gördüm. Oysa gelen Azrail (as) idi. Mübarek, Yusuf (as) güzelliğinde bize göründü. Bir anda onu görünce şaşırdım, heyecanlandım. Kendi kendimi şöyle bir çimdikledim. Baktım ki canım acıdı.
Efendim, emaneti mi, almaya geldiniz, diye sordum. Azrail (as) da bana;
Hayır, Mustafa Efendi, haber vermeye geldim. Daha vaktin var.Muharrem ayında geleceğim, dedi.
Fakat hangi gün geleceğini söylemedi. Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri Muharrem ayında, 29 Eylül 1984 tarihinde, kendi fakirhanesinde, Abdullah Baba (ks). Hz.leri ile birlikte Nevşehir'den gelen bir grup ihvanın oluşturduğu zikir halkasında, İsm-i Celal zikri esnasında çok sevdiği Rabbine kavuşmuştur. Zaten Rabbinden iki arzusu olduğu; bunun da vefatının ya namaz esnasında, ya da halkayı zikir anında ruhunu teslim etmek olduğunu belirtmişti
Allah'ın inayeti ile arzusu zikir anında gerçekleşti. Hayatı boyunca anlaşılamayan zât-ı şerif, vefatı esnasında kalabalık bir topluluğun omzunda, ebedi âleme uğurlandı. Çorum'da Maruf Yayan Dede ismiyle bilinen, Sahabeden bir zâtın ayakucuna defnedilmiştir. İlel Cennet-i Ebe da...
.

Hiç yorum yok: